top of page
Yazarın fotoğrafılongajazz

Dream Theater - Başlangıç


Her insanın hayatında dönüm noktaları olur. Hatta 16 yaşında, müzikle nefes alan bir ergense bu noktalar çok çok daha değerli olur. İşte o noktalardan biriydi benim için Dream Theater.


Liseye yeni başlamışım, gitar çalmaya başlayalı bir kaç sene olmuş. Yeni bir eve taşınmışız. Pek arkadaş çevrem de yok. Okuldan eve gelip, MSN'i açıp, elimde gitarla saatlerce mp3 listelerime eşlik ettiğim zamanlar.


Bir gün okuldan sonra en korktuğum şeylerden biri olmuş ve yaklaşık 45 dakika araçla, bir 45 dakika da yürüyerek gittğim geri dönüş yolunun başında, MP3 çalarımın pili bitmişti (bildiğimiz kalem pil ile çalışıyordu, 256mb hafızası vardı, o dönem mp3 şarkıların ortalama 4mb olduğunu düşünürsek işte kaç şarkı alıyor siz hesaplayın:)). Son birkaç gündür sanki yollardaymışım gibi hissederek apartmanın ana girişine geldim. Ve Çalma listemden bir şarkının tam gaz çaldığını duydum, hatta üstüne bir de şarkıya eşlik eden bir elektro gitar sesi eklenmişti. Apartman kapısının yanında birinci katın açık olan penceresinden geliyordu ses. Sanki koca Dünyada dilimi bilen biri daha vardı, heyecanlandım. Artık nasıl kitlenmişsem pencereye, içerideki gitar çalan genç adam pencereye çıktı, bir süre sessizce baktık birbirimize, anlaştık. Ayak üstü konuştuğumuzu hatırlıyorum ama açıkcası detayları hatırlamıyorum zira yalnız da değildi, içerisi kalabalıktı. Hem komşu olmamızın verdiği güven hem de aynı dili konuşmamızdan sanırım hemen beni de davet etti. İçeride tanışmam gereken bir kurul vardı, bir konsensus, bir divan. :)


Hemen eve gidip çantamı fırlattım bir köşeye, üstümü değiştirdim, bu sefer bilgisayarın tuşuna bile basmamıştım. Aşağı indim. Ve yıllarca hayatımda çok önemli yerleri olacak yeni arkadaş ortamım ile ilk tanışmam o gündü. Ekip şu şekildeydi;


Aşağıda gitarı çalan ve komşum olan Karahan. 2.05 boyu ve en az kendisi kadar uzun saçlarıyla bas gitar sorumlumuz Taner. Sonraları kısa filmler çekeceğimiz ve grubun yönetmeni dediğimiz, ritim sazlara hakim nam-ı değer McMannes (Murat). Sık sık akustik gitarını ödünç alacağım, ekibin sesi güzel olan o adamı Kadir. Günün devamında daha sonra eve gelecek yine saçları belinde ekibin polyglot'u Koray. Ve o gün aramıza en son dahil olan, hepimizin ağabeyi ve bize göre ekibin gitar kralı Yavuz.


Peki, Dream Theater konusuna neden bu kadar dramatik bir şekilde en temelden girdim? Ve bu ortam ile ne alakası var. Çünkü uzun yıllar hayatımın önemli dönüm noktaları hep bu ekiple yaşanacaktı ve en önemlisi Dream Theater hepimizin hayran olduğu (tamam kabul ediyorum Yavuz bizim kadar sevmezdi :)) tek gruptu.


Artık konuya dönelim. O gün değildi ama yine toplandığımız bir gün Taner o önemli soruyu sordu;


"- Junior, DT'yi biliyor musun ?".


(Evet ekibin en küçük üyesi bendim bu yüzden bana "Junior" derlerdi, sonra blues tutkum ve Fender'in aynı isimli amfisinden esinlenerek "Blues Jr." demeye başladılar neyse) Tabii ki hiç bir fikrim yoktu. Herkesin yüzündeki o sinsi gülüşden önemli bir şey olduğunu anlamıştım. Taner devam etti;


"- Gel de beynini yıkayalım artık!" (kötü adam kahkahası)


Ve Taner, o zamana kadar öyle bir şarkı yapılabildiğini bilmediğim ilk şarkıyı açtı, "Metropolis - Part ı: the miracle and the sleeper"


"Death is the first dance, eternal"

Şarkı, Dream Theater'ın en ikonik ve efsane şarkılarından biri. Tabii Taner'in bazen inanılması zor süslemeleri ile dinlemek çok daha etkileyici olsa da, şarkıdaki bana en tuhaf ve ilginç gelen şey şarkının bir nakarat bölümünün olmamasıydı. Hatta bırak nakaratı bir formu bile olmamasıydı; sık sık değişen motifler, ölçüler, grup üyelerinin inanılması zor melodik cümleleri ve virtüözlük marifetleri aklımı başımdan almıştı. Şarkının büyüsüne öyle kapılmıştım ki, sözleri ne anladım ne de dinledim itiraf etmek gerekirse. (Zira sonra öğrenecek ve yepyeni bir hikayeyi aralayacaktım ama oraya daha var. :))


Hemen dinlemeye başlayın diye link'i buraya bırakıyorum.

Sözleri grubun gitaristi John Petrucci rüyasından esinlenerek yazmış, alsında gördüğü rüyayı ilk önce gerçek sanmış fakat araştırınca öyle bir olay olmadığını fark etmiş, sonra bu olayı detaylandırarak bir hikaye haline getirmiş ve şarkıyı yazmış. Peki, bu Petrucci iyi bir söz yazarı mı sadece? :) Bu soruya başka bir yazıda cevap vereceğim.



Peki Kim Bu Adamlar ? Kim Bu Dream Theater ?


1985 yılında o dönem Berklee College of Music öğrencisi olan John Petrucci, John Myung (ki aynı zamanda ikisi çocukluk arkadaşları) ve Mike Portnoy tarafından kuruluyor. Önceleri "Rush" ve "Iron Maiden" coverları yapıyorlar. Sonra bir gün, bir "Rush" konseri için bilet sırasındayken bir yandan da Rush'ın "Bastille Day" şarkısını dinliyorlar. Şarkının sonunda Portnoy "Kulağa Majestic (görkemli) geliyor!" demesi üzerine. Bu grubun isminin "Majesty" olması konusunda karar kılıyorlar. Sonra Petrucci'nin liseden arkadaşı Kevin Moore gruba klavyeci olarak ve Chirs Collins de gruba solist olarak katılıyor.


Bu süreçte Petrucci, Portnoy ve Myung okulun yoğun temposundan yorulup artık daha fazla bir şey öğrenemeyeceklerini düşünüp ve gruba daha çok vakit ayırmak için okulu bırakıyorlar. Hemen ardından Moore da kendi okulunu bırakıyor. Grup bir yandan konserler verirken bir yandan da "The Majesty Demos" adında demo kaydediyor. Ve demonun ilk 1.000 adetlik kopyası altı ay içerisinde tükeniyor.


İşler artık ciddileşmeye başlıyor.

Soldan sağa Kevin Moore, John Petrucci, John Myung, Mike Portnoy, Charlie Dominici
Soldan sağa Kevin Moore, John Petrucci, John Myung, Mike Portnoy, Charlie Dominici-1988

Artık grubun ismi duyulmaya ve daha fazla ilgi görmeye başlıyor. Kasım 1986'da solistleri Chris Collins'i kovuyorlar, yerine birini bulmak için neredeyse bir yıl uğraşıyorlar ve sonunda gruptaki herkesten daha yaşlı ama tecrübeli Charlie Dominici gruba dahil oluyor. Grup, bu değişiklik ile birlikte daha istikrarlı olarak büyümeye devam ediyor. Ancak büyüdükçe problemler de büyümeye başlıyor.


Las Vegas merkezli olan ve bizimkilerle aynı isme sahip "Majesty" grubu, kendi isimlerini kullandıkları gerekçesiyle bizimkilere fikri mülkiyet ihlali nedeniyle yasal işlem tehdidinde bulunuyor. Ve grup yeni bir isim arayışına başlıyor. Birkaç farklı isim deniyorlar hatta bir hafta kadar konserlere "Glasser" ismiyle çıkıyorlar ama beğenilmiyor. Daha sonra Portnoy'un babası Kaliforniya'da ufacık bir tiyatronun adını öneriyor; "Dream Theater" ve bu isim bir efsanenin başlangıcı oluyor.


Dream Theater, Haziran 1988'de ilk plak anlaşmasını yapıyor ve ilk stüdyo albümleri "When Dream and Day Unite" 1989'da piyasaya çıkıyor. Albüm o dönem istedikleri kadar ses getirmiyor, bir de üstüne plak şirketi de verdiği sözleri tutmayınca moraller biraz bozuluyor. Ve albümün dördüncü tanıtım konserinden sonra, grup, istedikleri vokal tarzına pek uyamadığı gerekçesiyle Charlie Dominici ile yolları ayırıyor.


Yaklaşık 2 yıl sürecek yeni vokal arayışı sırasında bir çok vokalist deniyorlar, hatta bazılarıyla deneme konserleri bile veriyorlar. Bir yandanda, bugün konuştuğumuz efsane albüm olacak "Images and Words" albümünün büyük bir kısmını yazıyorlar.


(soldan sağa) Kevin Moore, Mike Portnoy, John Myung (Ön sıra) James LaBrie, John Petrucci
Dream Theater - 1993 (soldan sağa- arka sıra) Kevin Moore, Mike Portnoy, John Myung (Ön sıra) James LaBrie, John Petrucci

Ocak 1991'de grup, tam başka bir solist ile anlaşma aşamasındayken, Kanadalı bir glam metal grubu olan "Winter Rose"'un solisti Kevin James LaBrie'den bir demo kaset alır. Grup, bu demodan o kadar etkilenir ki Dream Theater'ın yeni solisti şüphesiz yerini bulur. Hatta, gruptaki diğer Kevin ile isim karışıklığı olmaması için, ilk isminden vazgeçer ve James LaBrie olarak devam eder.


Grup, eski plak şirketleriyle zorlu bir süreçten sonra yolları ayırır ve ATCO Records (Şimdiki adıyla East West) ile 7 albümlük bir anlaşma yaparlar. Ve o zamana kadar ki en büyük çıkışları olacak, günümüzde hala üzerine konuştuğumuz, yıllar sonra bir gün Türkiye'de 16 yaşında bir ergenin hayatına dokanacak o albümü çıkarır.


IMAGES AND WORDS

Images and Words, grubun 1992 yılında yayınlanan ikinci stüdyo albümü.
Images and Words, grubun 1992 yılında yayınlanan ikinci stüdyo albümü

Plak şirketi, çıkış şarkısı olarak albümdeki "Another Day" şarkısını seçti ve bir single ile video klip yayınladı. Ancak, istenilen etkiyi göstermedi. Fakat hiçbir promosyon yapılmamasına rağmen, albümün ilk şarkısı olan "Pull Me Under" radyolarda sıkça çalmaya başlandı. Artık grup, Top 10 listelerindeki ilk hit'ini elde etmişti. "Pull Me Under"ın başarısı, ABD ve Japonya'daki aralıksız turnelerle birleşince "Images and Words", ABD'de altın plak, Japonya'da ise platin plak aldı.


Ve bir gün ders aralarında "Rush" ve "Iron Maiden" coverları yapmak amacıyla yola çıkan üç arkadaşın oluşturduğu grup, bugün bilinen adıyla "Dream Theater" olarak yeniden doğmuş oldu.


Hemen albümü dinlemek istiyorum merak ettim diyorsanız, aşağından başlayabilirsiniz afiyet olsun :)



GÜNÜMÜZ


Evet, "Images and Words" albümünden benim ilk dinlediğim ve beni kendisine hayran bırakan şarkı "Metropolis - Part I: The Miracle and the Sleeper" idi. Ancak dinlemeye başladıkça bütün albüm beni baştan sona hayran bırakmaya devam etti. Keşfetmeye devam ettikçe, derinleştikçe hayranlığım giderek arttı. Ancak, bir albümleri daha vardı ki... Bence bugüne kadar ki Dream Theater tarihi içerisindeki en iyi albümdü. :) Hangi albüm mü? Şöyle anlatayım: Artık beynim yeterince yıkanmış gibi hissetmiyordum, keşfedecek yeni bir grup, oynayacak yeni bir oyuncak bulmuştum. Fakat aklıma bir şey takılmıştı;


"- Peki bir şey soracağım, Taner. Neden "Part 1" yani ortada 'Part 1' olduğuna göre, 'Part 2' de olmalı değil mi? Albümde yok."

-...

(Herkes birbirine daha da sinsice bakar ve gülümseme giderek büyür. Yeni çocuk istenilen soruyu sormuştur.)


"Close your eyes and begin to relax, Take a deep breath and let it out slowly"

Asıl hikaye şimdi başlıyor. Devamı yakında... :)


Comments


bottom of page